SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

EBVABU SALATU’L-HAVF

<< 512 >>

EK SAYFA – 512-2

باب: صلاة الطالب والمطلوب، راكبا وإيماء.

5. Düşman Peşinde Olanların Ve Düşman Tarafından Kovalananların Binek Üzerinde Ve İmâ İle Namaz Kılmaları

 

-وقال الوليد: ذكرت للأوزعي صلاة شرحبيل بن السمط وأصحابه على ظهر الدابة، فقال: كذلك الأمر عندنا إذا تخوف الفوت. واحتج الوليد بقول النبي صلى الله عليه وسلم: (لا يصلين أحد العصر إلا في بني قريظة).

Velid şöyle demiştir: Evzâi'ye Şurahbil Ibnü's-Sımt ve arkadaşlarının binek sırtında namaz kılmaları konusunu sorduğumda bana şöyle cevap verdi:  Namaz'ın kaçırılacağından endişe duyulursa bize göre uygulama bu şekilde olur." Velid bu görüşü için Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu hadisini delil olarak zikretmiştir: "Hiç kimse Beni Kurayza'ya varmadan ikindi namazını kılmasın!"

 

حدثنا عبد الله بن محمد بن أسماء قال: حدثنا جورية، عن نافع، عن ابن عمر قال: قال النبي صلى الله عليه وسلم لنا لما رجع من الأحزاب: (لا يصلين أحد العصر إلا في بني قريظة).فأدرك بعضهم العصر في الطريق، فقال بعضهم: لا نصلي حتى نأتيها، وقال بعضهم: بل نصلي، لم يرد منا ذلك، فذكر للنبي صلى الله عليه وسلم، فلم يعنف واحدا منهم.

 

[-946-] İbn Ömer (r.a.)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek savaşı bitince bize şu talimatı verdi: "Hiç kimse Beni Kurayza'ya varmadan ikindi namazını kılmasın!" Ordu yolda iken ikindi namazının vakti girdi. Bunun üzerine bazıları: "Biz Beni Kurayza'ya varmadan namaz'ı kılmayacağız" diyerek namazı kılmadı, kimisi de: "Olur mu öyle şey, biz namazı kılacağız. Bizden namazı kılmamamız istenmedi ki..." dediler. Bu durum Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlatılınca hiç birisine kızıp serzenişte bulunmadı.

 

Tekrar: 4119.

 

AÇIKLAMA:     İbnü'l-Münzir şöyle demiştir: "Kendilerinden ilim tahsil ettiğim ve görüşlerini öğrendiğim bütün âlimler, düşman tarafından kovalanan bir kimsenin namazı bineğinin üzerinde imâ ile kılacağını, düşman peşinde olan Müslümanların ise binekten İnip yerde namaz kılması gerektiğini söylemişlerdir." Konuyla ilgili ola­rak İmam Şâfii şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Eğer Müslüman bir asker düşman peşinde olduğu için ordudan uzaklaşmışsa ve yere inip namaz kıldığı takdirde düşmanın kendisine saldıracağından endişe ederse yine imâ ile kılabi­lir."

 

Bu açıklamalar da göstermektedir ki düşman tarafından kovalanan Müslüman askerin namazını imâ ile kılacağı konusunda herhangi bir görüş ayrılığı bulunmadığı halde düşman peşinde olan askerler hakkında farklı görüşler söz konusudur. Bu konudaki hükümlerin farklı olmasının sebebini şu şekilde açıkla­yabiliriz: "Düşman tarafından kovalanan bir kimsenin büyük bir korku içinde olacağı kesindir. Fakat zafere yakın olup düşmanı süren askerlerin artık alt edil­meleri söz konusu olmayacaktır. Burada söz konusu olan endişe, düşmanı elden kaçırma endişesidir."

 

İbnü'l-Müneyyİr, Veiid'in Evzâi'den naklettiği görüşü desteklemek üzere zik­rettiği delille iigili olarak şunları söylemiştir: "Bana öyle geliyor ki, Velid bu hadisi delil olarak gösterirken şunu göz önünde bulundurmuştur: Resulullah (s.a.v.)’in orduya çok acil bir şekilde Kurayza yurduna gitmelerini emretmesi aslında namazın terk edilmesini de gerektiren bir durumdur. Nitekim ashâb-ı kiramdan bir kısmı bu talimatın namazla ilgili olmayıp, acele etmeye yönelik olduğunu dikkate alarak namazı terk etmişlerdir. Veya acele etmeye yönelik olan bu talimat namazların binek sırtında kılınmasını gerektirir, Nitekim ashabın bir kısmı da bu şekilde düşünüp namazı binek sırtında kılmışlardır. Zira binek sırtından inmek Kurayza'ya bir an önce ulaşma amacına ters düşer.

 

Namazı kılmayan ilk grup Resûlullah'ın talimatının acele etmeye yönelik olduğunu ve bineklerden inmenin bu emre karşı çıkmak anla­mına geldiğini düşünmüşlerdir. Bu bakımdan onların namazı ertelemelerinin sebebi aynı güçte farklı bir emrin bulunmasıdır.

 

Namazı kılan diğer grup ise her iki emri de birlikte uygulayabilecekleri bir çözüm bulmuşlar ve binek sırtında namazlarını kılmışlardır. Böylece onlar her ikisi de farz olan bu görevleri (acele etmek ve namaz kılmak) yerine getirmişler­dir.

 

Ashâb-ı kiramın bineklerinden inip namazlarını kıldıklarını varsayacak olur­sak onların Resûlullah'ın acele etmeye yönelik talimatına ay­kırı hareket ettiklerini söylemiş oluruz. Sahâbilerin böyle bir tavır içinde oldukla­rını söylemek ise mümkün değildir. Zira bu Resûl-i Ekrem'in emrine uymamak anlamına gelir."

 

Fakat İbnü'l-Müneyyir'in bu görüşüne aynı yolla karşı çıkabiliriz. Zira bu du­rumda ashabın Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in herhangi bir emri olmaksızın namazın şeklini değiştirerek O'na karşı çıktıkları söylenmiş olacaktır. Böyle bir iddia ise onlar hakkında düşünülemez.

 

Konuyla ilgili olarak İbnü'l-Murâbıt'ın söyledikleri daha kabul edilebilir gö­rünmektedir: "Velid bu hadisi delil olarak gösterirken hangi uygulamanın daha yerinde ve evlâ olduğunu açıklamak istemiştir. Çünkü Kurayza yurduna varana kadar ikindi namazını kılmayıp erteleyenler vakti geçirmelerine rağmen azarlanmamışlardır. Fakat namazın vaktini geçirmeyip imâ ile kılanların, namazı kılma­yıp vaktini geçirenlere göre daha yerinde hareket ettiklerini söylememiz müm­kündür. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir."

 

Faydalı bir not: Ebû Dâvûd düşmanı kovalayan kişiyle ilgili olarak Ubey-dullah Ibn Enis'ten bir rivayet nakletmiştir. Hasen bir senedle nakledilen bu ri­vayete göre Resûl-i Ekrem Ubeydullah'ı askeri bir göreve göndermişti. Ubeydullah, Süfyân el-Hüzeli'yi gördükten sonra yaptıklarını şöyle anlatmıştır: "Onu gördüğümde ikindi namazının vakti de girmişti. Namazı kaçı­rabileceğim endişesine kapılmıştım. Bu yüzden imâ ile namaz kılarak ilerlemeye başladım."

 

 

باب: التبكير والغلس بالصبح، والصلاة عند الإغارة والحرب.

6. Sabah Namazını Erkenden Ve Geceden Kalma Son Karanlık Vaktinde Kılmak, Düşmana Baskın Ve Savaş Sırasında Namaz Nasıl Kılınır?

 

حدثنا مسدد قال: حدثنا حماد، عن عبد العزيز بن صهيب، وثابت البناني، عن أنس بن مالك:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم صلى الصبح بغلس، ثم ركب فقال: (الله أكبر خربت خيبر، إنا إذا نزلنا في ساحة القوم فساء صباح المنذرين). فخرجوا يسعون في السكك ويقولون: محمد والخميس. قال: والخميس الجيش، فظهر عليهم رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقتل المقاتلة وسبى الزراري، فصارت صفية لدحية الكلبي، وصارت لرسول الله صلى الله عليه وسلم، ثم تزوجها، وجعل صداقها عتقها. فقال عبد العزيز لثابت: يا أبا محمد، أنت سألت أنسا ما أمهرها؟ قال: أمهرها نفسها، فتبسم.

 

[-947-] Enes İbn Mâlik (r.a.)'den nakledilmiştir: "Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece'den kalma son karanlık vaktinde sabah namazını kıldı. Daha sonra atına binip ...... (Allah en büyüktür, artık Hayber'in işi bitti). Biz bir düşman topluluğun yaşadığı yere girdiğimizde kendilerine apaçık uyarılar yapılan (inzâr) bu kavmin sabahı ne kötü olur sabahı aydınlık olmaz." diye seslendi.

 

Hayber halkı dışarı çıkıp çifçilik aletleriyle tarlalarına giderken İslâm ordusunu görünce  "Muhammed ve ordusu geliyor" diye bağırmaya başlamışlardı. Savaş sonunda Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem muzaffer oldu ve savaş'a katılan erkekleri öldürüp, savaşmayan eli silah tutmayan kimseleri esir etti. Esirlerden Safiye önce Dihyetü'l-Kelbi'nin daha sonra da Resûl-i Ekrem s.a.v.'in payına düştü. Nebi s.a.v. daha sonra Safiye ile evlendi. Evlenirken onu azat etmiş ve bu azat işlemini mehir saymıştı."

 

Hadisin ravilerinden Abdülaziz İbn Suhayb, Sâib el-Bünâni'ye: "Ey Ebu Muhammed, sen Enes İbn Mâlik'e "Resûlullah bu evlilik için Safiye'ye mehir olarak ne vermişti?" diye sorduğunda sana: "Mehir olarak özgürlüğünü vermişti" diye cevap verdi, Öyle değil mi?" diye sormuş Sâib de te­bessüm etmiştir.

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhâri korku namazı için vaktin sonunu beklemenin şart olmadığını göstermek maksadıyla korku namazı ile ilgili konuların işlendiği bölüme bu ko­nuyu da almıştır. Halbuki bazı bilginlere göre savaşa başlandığı zaman korku namazını vaktin sonuna doğru kılmak şarttır. Bu açıklamayı yapan Zeyn İbnü'l-Müneyyir şunları da söylemiştir: "Bu başlığın konmasmdaki maksat, düşmanla savaşa başlamadan önce namazı hemen vaktin başında kılıp daha sonra düş­manla mücadeleye girmenin uygun olduğuna İşaret etmek de olabilir."

 

Allahu ekber Allah en büyüktür" cümlesi, Resûlullah'tan nakledilen ve korku, sevinç anlarında okunan bir zikirdir. Bu şekilde Allah Teâlâ'ya şükredilmekte ve Cenâb-ı Hakk başta Yahudiler (Allah onları kahretsin) olmak üzere Allah düşmanlarının nispet etmeye çalıştıkları noksanlıklardan ten­zih edilmektedir; bu cümle hem şükür hem de tenzih ifadesidir.